2 Temmuz 2013 Salı

FEKE, AHMET SEL VE AHHHHH AHHHHH!



FEKE, AHMET SEL VE AHHHHH AHHHHH!          

Bu hafta sonunu Saimbeyli’de geçirdim. Uzun süredir de gitmiyordum. İşin doğrusu bayağı da özlemişim. Adana’nın sıcağından kaçıp Saimbeyli’de felekten iki gün de olsa çalmak çok iyi geldi. Gidip hayal kırıklığına uğradığınız, başka yerlerde yapılan çalışmalarla kıyasladığınızda başınız her ne kadar yere eğilse de memleketim insanının kaygısız kasavetsiz sade bir hayat sürmesindeki samimiyeti bir başka güzeldir. Hele Boyacılar Kralı Halloş’a ayakkabı boyatmak, kiraz satan tablacıların yanında oturup gelen geçene laf yetiştirmek, fırından çıkan taze pideyi ellerin yana yana alarak ucundan bir parça kopartmak bütün duygulara değer de artar bile. Bir de Obruk Şelalesi’ne gidip avuçla su içmesi yok mu, değme keyfi         
Saimbeyli anlatmakla bitmez. O duyguları yaşmak lazım. Ama yüreğinizi ortaya koyarak yaşayacaksınız. Yoksa tenkit edecek o kadar çok şey bulursunuz ki sayfalar dolusu yazsanız az gelir. Olumsuzlukları yazdığınız için size küsenlerin haddi hesabı kalmaz. Bu günkü yazımda Saimbeyli’yi yazma niyetinde değilim. Konumuz Feke…
Demiştim ya hafta sonu Saimbeyli’deydim. Memleket havasını derin derin soludum. Hafta sonu ne çabuk geçti anlamadım. Galiba bizim memlekette gün yirmi dört saat değil. Bir bakmışsınız gün doğmuş, bir bakmışsınız batmış. İki gün çok çabuk geçti. Günü ve zamanı uzatabilmek için kendime bahaneler aradım. Ama zaman geldi çattı. Akşamdan Adana’ya gelmem gerekirken sabah uykumdan fedakârlık edip sabah namazı ile birlikte yola çıktım. Gün daha yüzünü göstermeden ben Feke’ye gelmiştim.
Feke benim için özel bir yer. 1996-97 yıllarında o ilçede görev yaptım. Allah bize kısmet etti çok güzel eserlere imza atma fırsatı buldum. Orada çok güzel dostluklar edindim. Güzel insanlar tanıdım. Memleketimle aynı kaderi paylaşan Feke’mizdeki son yıllardaki yapılan çalışmaları yerinde görünce bahsetmeden geçemedim.
Sabahın alaca karanlığıydı. Feke’yi geçtim. Feke-Kozan istikametindeki Bozat Gediği denen yere geldim. Arabam arızalandı. Yolda kaldım. Kendi kendime arızayı gidermeye çalıştımsa da başarmadım. Kendi arabamı Bozat Gediğinde bırakıp Kozan istikametinden gelen ilk arabayla Feke’ye geldim. Esnaflar dükkânını yeni açıyorlardı. İlk gördüğüm esnafla sarmaş dolaş olduk. Çünkü o beni ben de onu tanıyordum.
Esnaf Ali;
“Hayırdır Hocam bu sabahın köründe ne geziyorsun? ”dedi.
“Eee Ali haberin yok mu, biz artık Fekeli olduk,” dedim.
Ali,
“Haklısın hocam!” dedi.
Gülüştük.
Gerçekten de kısa bir süre sonra haklılığım ortaya çıktı. Adliyenin önünde çok sayıda Saimbeylili insanla karşılaştım. O insanları orda görünce üzülmedim desem yalan olur. Esnaflardan değerli dostum Hasan Şener;
“Hocam ben esnaf adamım. Elbette insanların Feke’ye gelmelerini isterim. Bize gelen her insana biz bir şeyler satarız. Para da kazanırız. Ama bu benim içime sinmiyor.  Saimbeyli’den Adliye teşkilatının kaldırılmasını ben hazmedemiyorum. Saimbeyli’nin bir kültürü var. Dünyanın her yerinde Hacın konuşulur. Benim bir arkadaşım Suriye’ye gitmişti. Orada çok yaşlı bir insanla karşılaşmış. O insan Türkçe konuşuyormuş benim arkadaşa sormuş;
“Hemşerim sen nerelisi?”
Benim arkadaş;
“Adanalıyım! ”demiş.
“Adana’nın neresindensin?”
“Kozanlı’yım!” diyen arkadaşıma o yaşlı adam;
“Hacın’ı bilin mi? “demiş.
Arkadaşım ona;
“Bilirim!” dediğinde,
“Ah Hacın Ah!” diye iç çekmiş.  Arkadaşımın anlattığına göre o bir Hacı’lıymış.
Hacın böyle bir yerdir hocam. Oraya sahip çıkamayanlar utansın! “dedi.
Belki diyeceksiniz ki,
“Sen ne yaptın Hocam?”
Ben de sadece iç çektim.
“Ah Hacın ah! Ah Saimbeyli ah!”
Esnaf Necip Kaya kardeşim sabahın erken saatlerinde bana tamirci aradı. Beni arabası ile Feke sokaklarında gezdirdi. Bir yandan tamirci ararken Feke’nin parke döşeli sokaklarına hayran kaldım. Yıllar önce ana caddesinde bile yürürken geçen arabalar üzerimize su sıçratırdı. Ara sokaklarda gezmeniz mümkün bile değildi. Yüksek yerlerdeki insanlar içecek bir bardak su bile bulamazlardı. Bir eski Feke’yi düşündüm, bir de şimdiki Feke’ye baktım. Feke şehirleşmeye karar vermiş.
Ben Feke’de görev yaparken, Ahmet Sel adında bir kütüphane müdürü vardı. Yıllar sonra Feke’ye belediye başkanı oldu. O ilk belediye başkanı olduğunda doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar işler yapacağını hiç düşünmemiştim. Bir ben değil, birçok Fekeli de Ahmet Sel’den bunları beklememişti.  Kısa sürede görüştüğüm çok sayıda insan benimle aynı düşünceleri paylaştıklarını dile getirdiler. İnsanların düşüncelerini alıp, Feke’deki yapılan çalışmaları yerinde gördükten sonra Ahmet Sel’i tebrik etmeden Feke’den ayrılmak istemedim.
Onu aradığımda inşaatın başında buldum. Parke çalışmaları yapan işçilerle birlikte bir şeyler yapmanın hevesinde…  Uzun bir süredir kalp rahatsızlığı çektiğini biliyordum. Ona hem geçmiş olsun demek, hem de tebrik etmek istemiştim. Ancak ona “geçmiş olsun” diyemedim. Kendisini o kadar işine vermiş ki hastalık onun aklında bile değil.  Bana yaptığı çalışmaları gezdirdi. Hayallerini anlattı. Doğrusu ben Ahmet Sel’e hayran kaldım. Kendisini Feke’ye vakfetmiş gibi. Şunu itiraf etmeden geçemeyeceğim,  Feke Ahmet Sel ile kabuk değiştirmiş. Bundan sonra Feke’ye seçilecek belediye başkanının işi çok zor. Çünkü Feke’de çıta çok yükselmiş. Vatandaş hizmetin anlamını öğrenmiş. Kuru kuru particiliğin bir işe yaramadığını kavramış. Feke ırmağı boyunca yaptığı yürüyüş parkuru, parklar, dinlenme yerleri, çeşme projeleri, çiçeklendirme hayalleri, düğün alanları Ahmet Sel’in bütün kusurlarını örtecek örnek çalışmalar olduğunu gördüm.
Rabbim yar ve yardımcın olsun güzel insan…
Ben yine bir iç çekeyim. Belki efkârım Toroslara ulaşır.
“Ah Hacın ah! Ah Saimbeyli’m ahhhhhhhhhh!!!!!!!!!
02.06.2013
AHMET KAYTANCI