19 Nisan 2013 Cuma

AĞITLARLA AĞLAYANLAR


AĞITLARLA AĞLAYANLAR
            Elimde bir kitap… “Ağıtlarla Ağlayanlar” Bu kitabı çok değerli hemşerim Aliye Öğretmen yazmış. Ahmet Hocama, en derin saygılarımla…” diyerek imzalamış. Kitap akşamın alaca karanlığında elime geçti. Alelacele şöyle bir baktım. Zaman, kitap okumama uygun olmayan bir zamandı. Ama kitap da;“İlla beni oku” diyordu. Sabahı zor ettim. Sabah güneşi ilk ışıklarını yollarken elimde Aliye Öğretmenin “Ağıtlarla Ağlayanlar” kitabı vardı.
Diyeceksiniz ki, “altı üstü bir kitap… Sabah daha kargalar bile uyanmadan, sen gözlerinin çapağını yıkamadan, kitap okuma hevesi de nereden çıktı?” Ben böyleyim işte… Tanıdığım birileri güzel bir şeyler yaparsa bir heyecan duyarım. İğnenin deliğinde de olsa, arayıp bulmaya ondan bir şeyler öğrenmeye gayret ederim. Hele bizden bir şeyler yazılmışsa sindire sindire okurum. Aliye Öğretmenin kitabını da öyle yaptım. Daha kitabın ilk sayfasında; “Babam Halil İbrahim VARÜNLÜ’ye sonsuz saygılarımla…” ifadesini görünce duygusallığım boğazımın en hassas boğumuna en güzel anılarımı topladı.
Bir cümle, evet belki de bir cümle, ama Terzi Halil İbrahim Abi gözlerimin önünde… Mahallemin çocuğu. Daha doğrusu ben çocuk, o mahallemin hoşgörü abidesi… Ben onu ilk tanıdığım andan ölümüne kadar; hoşgörünün, samimiyetin ve hayatın gülen yüzü olarak gördüm. Sessiz, sakin, bir o kadar duyarlı ve bir o kadar nüktedan… Saimbeyli’de Terzi Halil İbrahim’i kim tanımaz ki, her yaştan insanın kendisinden bir şeyler bulduğu o mütevazı terzi dükkânına Saimbeyli’de yaşayıp da uğramayan bir Allah’ın kulu kaldı mı? Eğer kaldıysa dünyada çok şey kaybetmiş demektir. Çünkü orası sadece bir terzi dükkânı değildi. O dükkâna kederli giren ruhen rahatlamış olarak çıkardı. Halil İbrahim Abi, nükteleri ile ve sakin sohbetleri ile insanların öfkelerini bir anda yatıştırır, o dükkâna kaşları çatık girenler güler yüzle çıkarlardı.
Zaman o kadar acımasız ki, ona yenilmemek mümkün değil… Tam hayatının en verimli yıllarında hastalandığını duydum. İnsan bazı insanların hasta olabileceklerini hiç düşünemiyor. Daha doğrusu onlara hastalığı yakıştıramıyor. Ama dert bu bir kere girmeye görsün… Ne hoşgörülü, ne nüktedan, ne de güler yüzlü- neşeli insanı tanıyor, alıp götürüyor. Onu son defa Başkent Hastanesinde ziyaret etmiştim. Hastaydı. Ama yüzündeki gülücükler, gözlerindeki huzur hep yerini koruyordu.  O gerçek âleme giderken, insanların beynine bir Terzi Halil İbrahim portresi kazıdı gitti. Bende özel bir yere sahip olan böyle bir babanın kızının yazacakları elbette benim ilgimi çekecekti. Onun için de kitabı hiç zorsunmadan okudum. Aslında kitapta anlatılanların çoğunluğu benim de yıllardır yaptığım çalışmaların bir benzeriydi. Ya ben bildiğimden, ya da şuur altıma yer eden bize ait değerlerin yazıya dökülmesinden kitap bana sıcacık geldi. Zaman nasıl geçti bilmiyorum, bir baktım kitap bitmiş. Hele kitabın son sözü olarak Aliye Öğretmenin “Gözümün Bebeği Saimbeyli...” yazısı sanki son vuruştu. Bu yazıyı bir yıl önce www.saimbeylim.com da okumama rağmen kitapta ayrı bir ihtişamda durduğunu fark ettim.
Kitabı bitirip derin bir nefes aldığımda, “Keşke Halil İbrahim Ağabey’den; iki dörtlük, bir nükte olsaydı!” diye içimden geçirdim.
Ama her şeye rağmen teşekkür ediyorum Aliye Öğretmen; sağanak yağmurların şiddetiyle oluşan boz bulanık sellere kütük gibi takılanlara inat duruluğunla ayakta kalabildiğin için. Teşekkür ediyorum Aliye Öğretmen, zamansız esen fırtınalara inat öz değerlerine sahip çıktığın için. Teşekkür ediyorum Aliye öğretmen, vatan topraklarına ayağın sağlam bastığı için. Teşekkür ediyorum Aliye Öğretmen, hiçbir karşılık beklemeden memleketini sevdiğin için… Teşekkür ediyorum Aliye Öğretmen, küllenmiş değerlerimize bir nefes olduğun için. Teşekkür ediyorum… Teşekkür ediyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder