19 Nisan 2013 Cuma

YÜREĞİNİZ RAHAT MI?


YÜREĞİNİZ RAHAT MI?
            Aslını sorarsanız bu yazının başlığını; “Gözün Kör Olsun Köroğlu” yapacaktım. Baktım biraz uzun düşüyor. Sadece, “Gözün Kör Olsun” diyelim dedim. Her okuyan kendisi üzerine alınır diye de vazgeçtim. Bir ara, “Köroğlu” olsun diye düşündüm. Herkesin Bolu beyi olduğu bir dönemde Köroğlu’nun esemesi mi okunur diye vazgeçtim.
            Aslında konumuz Köroğlu. Yani sizin bildiğiniz, Bolu Beyine baş kaldıran, Bolu beyinin saltanatını sallayan Köroğlu… Devir Köroğlu devridir. Ünü, şanı her yere duyulmuştur. Herkes kendisine göre beyninde bir Köroğlu şekillendirmiştir. Köroğlu’nun nasıl olduğu, ne yaptığı çok önemli değildir. Vatandaş ne diyorsa Köroğlu odur. Dilden dile ne anlatılırsa, Köroğlu o olmak zorundadır. Köroğlu’nun ünü cihanı sarmış ya, o da tebdili kıyafet olmuş “halkın arasında şöyle bir dolaşayım” demiş.  Kır atını doru yapmış, köylere doğru yalnız başına atını sürmüş. Yol kenarında yaşlı bir teyzenin elinde bir değnek toprağı deşeleyerek kendi kendine söylendiğine şahit olmuş. Köroğlu kulak kabartmış, yaşlı teyzeyi dinlemiş. Yaşlı teyzemiz:
“Gözün kör olsun Köroğlu, gözün kör olsun Köroğlu, gözün kör olsun Köroğlu…” diyor ve elindeki değneği toprağa öfke ile batırıyor.
Köroğlu teyzemizin yanına yaklaşıyor selam sabahtan sonra:
“Köroğlu ile bir derdin mi var teyze”
“Yok evlat! Hiçbir derdim yok”
“Köroğlu senin hakkını mı gasp etti? Çoluğuna-çocuğuna mı zarar etti? Namusuna mı dil uzattı?”
“Yok evlat. Allah var, Köroğlu bana hiç zarar etmedi.”
“Peki, Köroğlu’nu hiç gördün mü? Onu tanır mısın?”
“Görmedim evlat. Tanımamda…”
“O zaman, neden “Gözün kör olsun Köroğlu” dersin?”
“Ne bileyim gadasını aldığım. Herkes diyor, ben de diyorum.”
            Evet, “herkes diyor, ben de diyorum” günümüzde o kadar moda oldu ki, herkes diyorsa siz de diyeceksiniz. Ağabeyleriniz, ablalarınız eğer bir şey demişse sizin aksini demek gibi bir şansınız nasıl olsun. Çünkü ağabeyleriniz, ablalarınız sizin yerinize düşünürler. Sizin yerinize görürler. Sizin yerinize değerlendirir ve bir hüküm verirler. Sakın bana “veremezler” demeyin.
 Deseniz de inanmam. Hayat tecrübeme son aylarda o kadar ders alınacak hatıralar yer etti ki, meğer ne kadar çok insan; duygularını, inançlarını, gözlerini, sadakatlerini, dostluklarını, yüreklerini… Ve ne kadar insani değerleri varsa ağabeylerine, ablalarına kiraya vermişler. Magazin kültürünün insanlar üzerinde bu denli etkili olduğunu hiç aklıma getirmemiştim. Beyinler sanki mankurtlaşmış… Pavlov’un köpeklerini lise yıllarımda öğrenmiştim. Hayvandır. Nasıl şartlandırsanız onu yaparlar. Def çaldığınızda oynayan ayılar, konuştuğunuzda konuşan papağanlar, bir topak şekeri hak edebilmek için bir kamyon esrarı yakalatan köpekler… Bunları hep anlıyorum. Ancak insanların beyinlerini kiraya vermelerini bir türlü anlayamıyorum.  
Geçenlerde bir zavallı beni hararetle imtihan ediyor. Son günlerde magazin basınının gündemine oturmuş bir şiirden bahsediyor. Şiiri yazana da, türküsünü yapana da olmadık hakaretlerde bulunuyor. Magazin gündemini hep uzaktan takip ettiğimden, ne şiirden, ne türküden ne de klipten haberim olmamış.
O hararetle konuşuyor. Ben de sakin sakin dinliyorum. Sözleri o kadar kırıcı ve çirkin ki kelimelerle ifade edilmez. Kırk yıldır tanıdığımız Ozan Arif Ve İsmail Türüt’ün bölücü olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmesi üzerine:
“Şiiri okudun mu?” diye sordum.
“Yok”
“Türküyü dinledin mi?
“Yok”
“Ya klipi seyrettin mi?”
Onun cevabı da “yok.”
“Peki, kardeş neye göre adamları bölücülükle suçluyorsun?”
Cevap hazır.
“Televizyonlar yalan mı söylüyor?”
Ben, şiirin, türkünün veya klipin suç unsuru taşıyıp taşımadığını bilemem. Ona mahkemeler kara verir. Beni ilgilendiren konu, her duyduğumuzu doğru kabul ederek magazin kültürünün bir parçası olunmasıdır.
Bir milleti çökertmek istiyorsanız önce beynini alacaksınız. Muhakeme kabiliyetini yok edeceksiniz. Her söyleneni doğru kabul eder hale getirdiniz mi iş tamamdır. Ne dostluk kalır. Ne güven, ne de düşüncelerini kontrol edebilme kabiliyeti kalır. Siz kukla istemiyor musunuz? İşte size kukla… Bir de menfaat ilişkileri ile birazcık destek verirseniz, yıllardır üzerine titrediği kutsal davalarının bile ne anlama geldiğini bilmeyen, dili ile yüreği bir olmayan papağanlar üretirsiniz. 
            Örnek mi arıyorsunuz? Kendinizi bir yoklayınız. Kimlerin ipe sapa gelmez magazin kültürü sözleri en değerli dostlarınızı terk etmenizi sağladı? Hangi ağabeyler, hangi ablalar sizin yerinize düşündü de yüreğinizde yer ettiğini sandığınız ulvi değerleriniz dilinizden, yüreğinize bir türlü ulaşamadı?  
            Hayallerim mi kırılıyor? Ben mi yanılıyorum? Yoksa “Ne bileyim gadasını aldığım; herkes diyor, bende diyorum.” Kültürü her yerimizi sardı da haberimiz mi yok?
            Mahcubiyeti her halinden belli olan ve farkına varmadan magazin kültürünün etkisinde kalan bir dostuma: “Yüreğin rahat mı?” diye sormuştum. Anladı mı bilmem. Ama hep insanların bir gün kendi gözleri ile görüp, kendi beyinleri ile düşünüp, kendi kararlarını kendileri verecek diye bir umutla beklerim.
Çok mu şey istiyorum?
Bir düşünün… Yüreğiniz rahat mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder