YÜREĞİNİZ RAHAT MI?
Aslını
sorarsanız bu yazının başlığını; “Gözün Kör Olsun Köroğlu” yapacaktım. Baktım
biraz uzun düşüyor. Sadece, “Gözün Kör Olsun” diyelim dedim. Her okuyan kendisi
üzerine alınır diye de vazgeçtim. Bir ara, “Köroğlu” olsun diye düşündüm.
Herkesin Bolu beyi olduğu bir dönemde Köroğlu’nun esemesi mi okunur diye
vazgeçtim.
Aslında
konumuz Köroğlu. Yani sizin bildiğiniz, Bolu Beyine baş kaldıran, Bolu beyinin
saltanatını sallayan Köroğlu… Devir Köroğlu devridir. Ünü, şanı her yere
duyulmuştur. Herkes kendisine göre beyninde bir Köroğlu şekillendirmiştir.
Köroğlu’nun nasıl olduğu, ne yaptığı çok önemli değildir. Vatandaş ne diyorsa
Köroğlu odur. Dilden dile ne anlatılırsa, Köroğlu o olmak zorundadır.
Köroğlu’nun ünü cihanı sarmış ya, o da tebdili kıyafet olmuş “halkın arasında
şöyle bir dolaşayım” demiş. Kır atını
doru yapmış, köylere doğru yalnız başına atını sürmüş. Yol kenarında yaşlı bir
teyzenin elinde bir değnek toprağı deşeleyerek kendi kendine söylendiğine şahit
olmuş. Köroğlu kulak kabartmış, yaşlı teyzeyi dinlemiş. Yaşlı teyzemiz:
“Gözün kör
olsun Köroğlu, gözün kör olsun Köroğlu, gözün kör olsun Köroğlu…” diyor ve
elindeki değneği toprağa öfke ile batırıyor.
Köroğlu
teyzemizin yanına yaklaşıyor selam sabahtan sonra:
“Köroğlu ile bir
derdin mi var teyze”
“Yok evlat!
Hiçbir derdim yok”
“Köroğlu senin
hakkını mı gasp etti? Çoluğuna-çocuğuna mı zarar etti? Namusuna mı dil uzattı?”
“Yok evlat.
Allah var, Köroğlu bana hiç zarar etmedi.”
“Peki,
Köroğlu’nu hiç gördün mü? Onu tanır mısın?”
“Görmedim
evlat. Tanımamda…”
“O zaman,
neden “Gözün kör olsun Köroğlu” dersin?”
“Ne bileyim
gadasını aldığım. Herkes diyor, ben de diyorum.”
Evet,
“herkes diyor, ben de diyorum” günümüzde o kadar moda oldu ki, herkes diyorsa
siz de diyeceksiniz. Ağabeyleriniz, ablalarınız eğer bir şey demişse sizin
aksini demek gibi bir şansınız nasıl olsun. Çünkü ağabeyleriniz, ablalarınız
sizin yerinize düşünürler. Sizin yerinize görürler. Sizin yerinize
değerlendirir ve bir hüküm verirler. Sakın bana “veremezler” demeyin.
Deseniz de inanmam. Hayat tecrübeme son
aylarda o kadar ders alınacak hatıralar yer etti ki, meğer ne kadar çok insan;
duygularını, inançlarını, gözlerini, sadakatlerini, dostluklarını, yüreklerini…
Ve ne kadar insani değerleri varsa ağabeylerine, ablalarına kiraya vermişler.
Magazin kültürünün insanlar üzerinde bu denli etkili olduğunu hiç aklıma
getirmemiştim. Beyinler sanki mankurtlaşmış… Pavlov’un köpeklerini lise
yıllarımda öğrenmiştim. Hayvandır. Nasıl şartlandırsanız onu yaparlar. Def
çaldığınızda oynayan ayılar, konuştuğunuzda konuşan papağanlar, bir topak
şekeri hak edebilmek için bir kamyon esrarı yakalatan köpekler… Bunları hep
anlıyorum. Ancak insanların beyinlerini kiraya vermelerini bir türlü
anlayamıyorum.
Geçenlerde bir
zavallı beni hararetle imtihan ediyor. Son günlerde magazin basınının gündemine
oturmuş bir şiirden bahsediyor. Şiiri yazana da, türküsünü yapana da olmadık
hakaretlerde bulunuyor. Magazin gündemini hep uzaktan takip ettiğimden, ne
şiirden, ne türküden ne de klipten haberim olmamış.
O hararetle
konuşuyor. Ben de sakin sakin dinliyorum. Sözleri o kadar kırıcı ve çirkin ki
kelimelerle ifade edilmez. Kırk yıldır tanıdığımız Ozan Arif Ve İsmail Türüt’ün
bölücü olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmesi üzerine:
“Şiiri okudun
mu?” diye sordum.
“Yok”
“Türküyü
dinledin mi?
“Yok”
“Ya klipi
seyrettin mi?”
Onun cevabı da
“yok.”
“Peki, kardeş
neye göre adamları bölücülükle suçluyorsun?”
Cevap hazır.
“Televizyonlar
yalan mı söylüyor?”
Ben, şiirin,
türkünün veya klipin suç unsuru taşıyıp taşımadığını bilemem. Ona mahkemeler
kara verir. Beni ilgilendiren konu, her duyduğumuzu doğru kabul ederek magazin
kültürünün bir parçası olunmasıdır.
Bir milleti
çökertmek istiyorsanız önce beynini alacaksınız. Muhakeme kabiliyetini yok
edeceksiniz. Her söyleneni doğru kabul eder hale getirdiniz mi iş tamamdır. Ne
dostluk kalır. Ne güven, ne de düşüncelerini kontrol edebilme kabiliyeti kalır.
Siz kukla istemiyor musunuz? İşte size kukla… Bir de menfaat ilişkileri ile
birazcık destek verirseniz, yıllardır üzerine titrediği kutsal davalarının bile
ne anlama geldiğini bilmeyen, dili ile yüreği bir olmayan papağanlar
üretirsiniz.
Örnek
mi arıyorsunuz? Kendinizi bir yoklayınız. Kimlerin ipe sapa gelmez magazin
kültürü sözleri en değerli dostlarınızı terk etmenizi sağladı? Hangi ağabeyler,
hangi ablalar sizin yerinize düşündü de yüreğinizde yer ettiğini sandığınız
ulvi değerleriniz dilinizden, yüreğinize bir türlü ulaşamadı?
Hayallerim
mi kırılıyor? Ben mi yanılıyorum? Yoksa “Ne bileyim gadasını aldığım; herkes
diyor, bende diyorum.” Kültürü her yerimizi sardı da haberimiz mi yok?
Mahcubiyeti
her halinden belli olan ve farkına varmadan magazin kültürünün etkisinde kalan
bir dostuma: “Yüreğin rahat mı?” diye sormuştum. Anladı mı bilmem. Ama hep
insanların bir gün kendi gözleri ile görüp, kendi beyinleri ile düşünüp, kendi
kararlarını kendileri verecek diye bir umutla beklerim.
Çok mu şey
istiyorum?
Bir düşünün…
Yüreğiniz rahat mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder