MERHABA
Telefonum çalıyor. Açıyorum. Genç bir ses…
“Alo”
Sıcak… Samimi… Yürekten.
Tanışıyoruz.
Şener METİN.
Yeni Metin gazetesinin genç beyni… Hem
samimi, hem de iş bitirme telaşında…
Üç-beş dakikalık konuşmadan sonra;
“Abi, bizim gazetede yazar mısın?”
diyor.
Birden yıllar öncesine gidiyorum. 1976…
Ne de uzun zaman geçmiş. O zaman genç bir kalemdim. Ara-sıra yazılar
yazıyordum. Bazı gazetelere de öylesine yolluyordum. Türkiye genelinde
yayınlanan bir gazetenin Adana Temsilciliğinden bir yazı geldi. Özetle, “Sizi
gazetemize muhabir yapmayı düşünüyoruz. Sizce uygunsa belirlenen evraklarla
birlikte Adana büromuza müracaat etmeniz rica olunur.”
Ben nere, gazetecilik nere…
Yolum düştü, uğradım. Aman ne ilgi… Yazılarına
hayran olduğum ve hala hayranlıkla okuduğum, güçlü bir kalem bana ilk
gazetecilik nasihatlerinde bulundu. Hiç kulaklarımdan gitmez. Ne demişti?
“İnanmadığını yazma… Yazdığından
cayma…”
Sanki ilahi bir emirdi. Yıllardır
yazmaya çalışıyorum. Birkaç gazetede ve birkaç dergide yazılar yazdım. Sonra
suskunluğuma büründüm. Ya da kendi kendime yazdım. Kendi kendime okudum. Yazmak
ve okumak bir tutkuysa hep yaşadım.
Aradan yıllar geçti. Dile kolay, 30
yıl…
Aklıma yer eden yazma tutkum hiç
gitmedi.
2005 yılının Ağustosunda bir telefon…
Bu defa arayan Anadolu ajansının saygı değer bölge müdürü… Bizi onurlandırıyor.
Anadolu Ajansına Yurt Muhabiri olmamı rica ediyor. Bizim için şereftir diyor, kabulleniyoruz.
Arada bir haberler yolluyorum.
Şimdi haftalık bir gazetede yazmaya
çalışacağız. Neler yazacağımızı zaman gösterecek.
Eminim… “ Kimdir bu kalem?” diye merak
etmişsinizdir.
Toroslardan bir ses… Unutulmuş diyarlardan. Etrafımız
dağlarla çevrilmiş. İster içtiğimiz suyun kaynağı deyin, ister kar altında
kalanlar. Biz ne olduğumuzu biliyoruz. Ne kadar yüksek sesle konuşursak
konuşalım, sesimiz tekrar bize gelir. Siz, fısıltı olarak bizi duyarsanız
yeter.
Merhabalar… Hepinize merhabalar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder