19 Nisan 2013 Cuma

UNUTMAYANLAR


UNUTMAYANLAR
            Edinilen bilgiye göre Saimbeyli nüfusuna kayıtlı 70.000 insan var. Ülkenin her yerinde olduğu gibi Saimbeyli’de de köyden kente bir göç yaşanmaktadır. Geçim derdi, eğitim imkânı vs. vs. ilçe nüfusunda sürekli bir azalma görülmektedir. Herkes mutlaka geçiminin peşine gidecek, daha iyi yaşama şartlarını elde etmek için mücadele içerisine girecektir.
 Hiç kimseye “Neden Saimbeyli’yi terk ettiniz? Neden bu toprakları öksüz bıraktınız?” deme hakkına sahip değiliz. Vatanımızın her yeri de bizim için aynı değerde, aynı hassasiyetle… Her karış toprağını seviyoruz. Ama bazen doğup büyüdüğümüz, babamızın, dedemizin, annemizin, kardeşimizin onlarca anıları ile yüzleştiğimizde kendi kendimize sanki hatıralarımız depreşir gibi oluyor. Hep istiyoruz ki, çocukluğumuzda top oynadığımız caddelerde karşılaştığımız yüzler hep olsun. Ama mümkün mü? Olmayacağını ben de biliyorum. Hayallere dalıp kendimi de kandırmak istemiyorum. Ama bir şey olabilir. İmkânsız olmayan bir şey var. Bu sokaklarda top koşturan, eşeğin sırtında Kalesekisi’nden üzüm getiren, cevizli derede çimen, Kirkotta ceviz oyan, kalede kuşbakışı Saimbeyli’yi seyreden, obruk şelalesinde karpuz çatlatan, Gökçebel de davar otlatan,.. Her neyse, bu dağlarda izi olan, gözü olan, özü olan vesselam bu dağlara hasret duyan, geçmişi olan herkese iki kelam söz söylemek istiyorum.
Yıllar önce Saimbeyli’de yaşamış, uzun yıllar Saimbeyli’ye yolu düşmemiş bir beyle birkaç yıl önce Merkez Camisi yanındaki parkta sohbet ettim. Bir zamanlar Saimbeyli’de çalıştığını, aradan kırk yıl geçtiğini kırk yıldır Saimbeyli’yi unutamadığını ölmeden bu toprakları ziyaret etmek için Saimbeyli’ye geldiğini söyledi. Etkilenmedim desem yalan olur. Yumuşak bir lisanı vardı. Yıllar önce devlet memuru olarak çalışmış. Çocukları Saimbeyli’de doğmuş. Hatıraları ve hayalleri kırk yıl sonra çekmiş onu Saimbeyli’ye getirmiş.
Başladık sohbete. Adam heyecanla hatıralarını anlatıyor. Bana ölmüş insanları soruyor. Amcamı tanıyormuş. Onu sordu. “Öldü” dediğimde üzüntülerini ifade etti. Kırk yıl bu dile kolay… Kimler gelir kimler gider. Dikkatimi çeken bazı şeyler oldu.  Adam kimi sorduysa, “Onlardan kimse kalmadı.” dedim. Yani giden o kadar çok olmuş ki, kendi ailemi düşündüm. Yedi kardeşten bir ben Saimbeyli’de kalmışım. Başka ailelerden? Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Merak ettim ilçe nüfus müdürlüğüne gittim. 1925 yılında Saimbeyli nüfusuna kayıtlı 111 hane gördüm. 111 hanede 500 nüfus. O hanelerden yüzde yetmişi yok olmuş.
Biz sohbeti epeyce koyulaştırdık kırk yıl önceki Saimbeylili amca ile. Bir ara gözlerime baktı.
-Evlat, bir şey söyleyeceğim ama kusura bakma! dedi.
-Ne kusuru amca, başım üstüne… Buyur söyle!
-Ben keşke bu Saimbeyli’ye hiç gelmeseydim.
Bozuldum ve üzüldüm.
-Neden amca?
-Bizim bıraktığımız Saimbeyli böyle değildi.
-Nasıldı?
-Biz bu derelerden su içerdik. Yukarıdaki bahçelerden elmalar bu dereye dökülür biz aha şuradan dereye girer o elmaları toplar yerdik. Siz şimdi yer misiniz?
Başımı yere eğdim. Yer yarıldı içine girdim. Söyleyecek sözüm yok ki. Şimdi bu sözden de alınırlar, biliyorum ama acı gerçek bu…
            Amca gitti. Belki de hayallerinin birçoğu ölerek.
Ne demek istiyorum biliyor musunuz?
Ey Saimbeyli’yi unutmayanlar. Hatıraları olanlar. Sizlerden bin defa özür diliyoruz. Biliyoruz sizlerin hayallerini biz öldürdük. Herkes kadar bizim de günahımız var. Ama sizin hiç mi suçunuz yok. Neden dönüp bakmazsınız bu dağ aralarına? Sizleri unutturmayacak bir eser bırakmak için neden bir taş üstüne taş koymazsınız? İlla birilerinin yapmasını beklemek ne kadar doğru bir davranıştır? Gelin bana kızın. Her gün başıma bin defa vurun. İsterseniz toplum içine çıkacak bizde yüz bırakmayın. Ama ne olur bu toprakları unutmayın. Hatıralar sizin hayallerinizdir. Onlar öldüğü gün siz sadece bir beden kalırsınız. Hayallerinizi yaşatmak istiyorsanız suyunu içtiğiniz, havasını soluduğunuz bu yerlere bakmak zorundasınız.
Hadi Saimbeyli’yi unutmayanlar, bahar geldi, tabiat uyandı.
Siz ne dersiniz? Uyanma vakti değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder