UNUTMAYANLAR
Edinilen
bilgiye göre Saimbeyli nüfusuna kayıtlı 70.000 insan var. Ülkenin her yerinde
olduğu gibi Saimbeyli’de de köyden kente bir göç yaşanmaktadır. Geçim derdi,
eğitim imkânı vs. vs. ilçe nüfusunda sürekli bir azalma görülmektedir. Herkes
mutlaka geçiminin peşine gidecek, daha iyi yaşama şartlarını elde etmek için
mücadele içerisine girecektir.
Hiç kimseye “Neden Saimbeyli’yi terk ettiniz?
Neden bu toprakları öksüz bıraktınız?” deme hakkına sahip değiliz. Vatanımızın
her yeri de bizim için aynı değerde, aynı hassasiyetle… Her karış toprağını
seviyoruz. Ama bazen doğup büyüdüğümüz, babamızın, dedemizin, annemizin,
kardeşimizin onlarca anıları ile yüzleştiğimizde kendi kendimize sanki hatıralarımız
depreşir gibi oluyor. Hep istiyoruz ki, çocukluğumuzda top oynadığımız
caddelerde karşılaştığımız yüzler hep olsun. Ama mümkün mü? Olmayacağını ben de
biliyorum. Hayallere dalıp kendimi de kandırmak istemiyorum. Ama bir şey
olabilir. İmkânsız olmayan bir şey var. Bu sokaklarda top koşturan, eşeğin sırtında
Kalesekisi’nden üzüm getiren, cevizli derede çimen, Kirkotta ceviz oyan, kalede
kuşbakışı Saimbeyli’yi seyreden, obruk şelalesinde karpuz çatlatan, Gökçebel de
davar otlatan,.. Her neyse, bu dağlarda izi olan, gözü olan, özü olan vesselam
bu dağlara hasret duyan, geçmişi olan herkese iki kelam söz söylemek istiyorum.
Yıllar önce
Saimbeyli’de yaşamış, uzun yıllar Saimbeyli’ye yolu düşmemiş bir beyle birkaç
yıl önce Merkez Camisi yanındaki parkta sohbet ettim. Bir zamanlar Saimbeyli’de
çalıştığını, aradan kırk yıl geçtiğini kırk yıldır Saimbeyli’yi unutamadığını
ölmeden bu toprakları ziyaret etmek için Saimbeyli’ye geldiğini söyledi.
Etkilenmedim desem yalan olur. Yumuşak bir lisanı vardı. Yıllar önce devlet
memuru olarak çalışmış. Çocukları Saimbeyli’de doğmuş. Hatıraları ve hayalleri
kırk yıl sonra çekmiş onu Saimbeyli’ye getirmiş.
Başladık
sohbete. Adam heyecanla hatıralarını anlatıyor. Bana ölmüş insanları soruyor.
Amcamı tanıyormuş. Onu sordu. “Öldü” dediğimde üzüntülerini ifade etti. Kırk
yıl bu dile kolay… Kimler gelir kimler gider. Dikkatimi çeken bazı şeyler oldu. Adam kimi sorduysa, “Onlardan kimse kalmadı.”
dedim. Yani giden o kadar çok olmuş ki, kendi ailemi düşündüm. Yedi kardeşten
bir ben Saimbeyli’de kalmışım. Başka ailelerden? Ne siz sorun ne de ben
söyleyeyim. Merak ettim ilçe nüfus müdürlüğüne gittim. 1925 yılında Saimbeyli
nüfusuna kayıtlı 111 hane gördüm. 111 hanede 500 nüfus. O hanelerden yüzde
yetmişi yok olmuş.
Biz sohbeti
epeyce koyulaştırdık kırk yıl önceki Saimbeylili amca ile. Bir ara gözlerime
baktı.
-Evlat, bir
şey söyleyeceğim ama kusura bakma! dedi.
-Ne kusuru amca,
başım üstüne… Buyur söyle!
-Ben keşke bu
Saimbeyli’ye hiç gelmeseydim.
Bozuldum ve
üzüldüm.
-Neden amca?
-Bizim bıraktığımız
Saimbeyli böyle değildi.
-Nasıldı?
-Biz bu
derelerden su içerdik. Yukarıdaki bahçelerden elmalar bu dereye dökülür biz aha
şuradan dereye girer o elmaları toplar yerdik. Siz şimdi yer misiniz?
Başımı yere
eğdim. Yer yarıldı içine girdim. Söyleyecek sözüm yok ki. Şimdi bu sözden de
alınırlar, biliyorum ama acı gerçek bu…
Amca
gitti. Belki de hayallerinin birçoğu ölerek.
Ne demek
istiyorum biliyor musunuz?
Ey
Saimbeyli’yi unutmayanlar. Hatıraları olanlar. Sizlerden bin defa özür
diliyoruz. Biliyoruz sizlerin hayallerini biz öldürdük. Herkes kadar bizim de
günahımız var. Ama sizin hiç mi suçunuz yok. Neden dönüp bakmazsınız bu dağ
aralarına? Sizleri unutturmayacak bir eser bırakmak için neden bir taş üstüne
taş koymazsınız? İlla birilerinin yapmasını beklemek ne kadar doğru bir
davranıştır? Gelin bana kızın. Her gün başıma bin defa vurun. İsterseniz toplum
içine çıkacak bizde yüz bırakmayın. Ama ne olur bu toprakları unutmayın. Hatıralar
sizin hayallerinizdir. Onlar öldüğü gün siz sadece bir beden kalırsınız.
Hayallerinizi yaşatmak istiyorsanız suyunu içtiğiniz, havasını soluduğunuz bu
yerlere bakmak zorundasınız.
Hadi Saimbeyli’yi
unutmayanlar, bahar geldi, tabiat uyandı.
Siz ne
dersiniz? Uyanma vakti değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder