19 Nisan 2013 Cuma

BİR ÖLÜM HABERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


BİR ÖLÜM HABERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
            Takvim yaprakları 10 Kasım 2007 tarihini göstertiyor. Akşamın saat 21.45’i. evde misafirlerimizle oturuyoruz. Moralim de oldukça yerinde. Nereden aklıma geliyor bilmiyorum. “Yemen Türküsü” takılıyor dilime… Ben derinden derine mırıldanıyorum.
“Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift pabuç ile bir de fesi var

            Ano yemendir gülü çemendir
            Giden gelmiyor acep nedendir
            Burası Huş’tur, yolu yokuştur
            Giden gelmiyor acep ne iştir”

            Yemen Türküsü’nün mırıltısını duyar da bizim insanımız eşlik etmez mi? Misafirlerim de bana eşlik ediyorlar.
Yemen türküsünde en çok bu mısralar etkiler beni…

Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift pabuç ile bir de fesi var”

Dönüp dönüp aynı yeri tekrarlıyorum. Telefonum çalıyor. Arayan Abdurrahman Örs Hocam olunca hemen kendimi toparlıyorum.
-Hocam, saygılar” diyorum.
Telefondaki ses.
-Ahmet Bey, ben Abdurrahman Örs’ün oğlu Ali’yim.
Hal hatır soruyorum. Sesi hüzünlü.
-Hocam nasıl?
-Ahmet Bey. Maalesef babamı kaybettik.”
O diyor ama “kaybettik”  sözü yüreğime oturuyor. En yakınlarımdan birisini kaybetmiş gibi yüreğim “cız” ediyor. Üzüntümü ifade edecek kelime bulmakta zorluk çekiyorum. İnsan nasıl zorlanmaz ki? Beklemediğiniz bir zamanda çalan telefonda çok değer verdiğiniz bir insanın sesi gelecek diye beklerken onun ölüm haberini veren bir sesle karşılaşıyorsunuz. Sonra dalıyorsunuz hayallere.
İnsan ömründe insana etki eden insan sayısı az olur. Ya da bana öyle gelir. Nedendir bilmem… Her insanla anlaşabilirim. Konuşabilirim. Görüşebilirim. Saygı da duyar, nefret de edebilirim. Ancak her insandan etkilenmem.
Öğrencilik yıllarımı düşünüyorum da çok sayıda öğretmenim olmuştur. Öğretmenlerimin birçoğu hafızamdan silinmiştir. Ama bazıları var ki istesem de hafızamdan silemem. Onların beni etkileyen davranışları ben bile farkına varmadan hayatımda model oluşmalarına sebep olmuştur. Bu öğretmenlerimden bir tanesi de Abdurrahman Örs Hoca’mdır. Aradan uzun yıllar geçmiş ve 35 yıl kendisini görmememe rağmen ismi hafızamdan hiç silinmemiştir.
2006 yılıydı. Sayın Dr. Necat Yaycıoğlu, Sayın Abdurrahman Kütük ve ben âcizane bir tarihi konferansta bir araya gelmiştik.
 Yer Saimbeyli Halk Eğitim Müdürlüğü konferans salonu… Yavaş yavaş konferans için hazırlanıyoruz. Salona bir bey geliyor. Ak düşmüş saçları ile bürokrasiden geldiği her davranışından belli olan bir bey… Ona fark ettirmeden onun kim olduğunu onunla birlikte içeriye girenlere soruyorum. Aldığım cevap karşısında ellerim ve ayaklarım titriyor.
O kişinin benim yıllardır görmediğim Abdurrahman Örs Hoca’m olduğunu öğreniyorum. O gün benim için çok önemli bir gün oluyor. Abdurrahman Örs Hoca’m elinde Saimbeyli tarihine ışık tutacak tarihi bir kitapla ahde vefanın güzel bir örneğini veriyor. Bizleri hiç unutmadığının en önemli delili kitabı bizlere çok şey öğretiyor.
Ben o gün hayatımın en heyecanlı konuşmasını yapıyorum. Ellerimin titrediğini hissediyorum. Her toplumda rahatlıkla konuşmama rağmen yılladır görmediğim hocamın ağırlığını üzerimde hissediyorum. Bu his beni heyecanlandırıyor. Talebenin öğretmeni karşısındaki heyecanını yaşıyorum. Onu oradaki konuşmamamda da dile getiriyorum.
O gün hocamla güzel bir gün yaşıyoruz. Bilgilerinden istifade etmek için her kelimesini beynime yazmaya çalışıyorum. Anlattıklarını kaybettiğim hazineler olarak almaya çalışıyorum. Şunu itiraf etmemde hiçbir sakınca yok. Abdurrahman Örs Hoca’m beynime yeni bir Saimbeyli şekli koyuyor. Yeniden Saimbeyli’nin eski adı “Hacın” ile ilgili yeni bilgiler edinmemi sağlıyor.
O günden sonra Abdurrahman Hocam'ı bir daha görmedim. Ama defalarca telefon görüşmesi yaptım. Birkaç ay önce eşinin öldüğünü torunu Burak bana bildirmişti. Hemen hocamı aradım. Taziye dileklerimde bulunduk. Hocam çok hüzünlüydü. Belli ki eşinin ölümü onu bayağı sarsmıştı. Onu aradığımda çok mutlu olmadığını hissediyordum.
Bir gün beni aradı. Ve dedi ki:
-Ahmet’im. Ben yaşlandım artık. Elimde Saimbeyli ile ilgili epeyce doküman var. Onları sana vermek istiyorum. Onları değerlendir. Kitap yaz.
O bilgilerin Abdurrahman Hocam için çok değerli bilgiler olduklarını bildiğim için biraz ağırdan almıştım. Hatta o bilgilerin ve belgelerin Abdurrahman Hoca’m için bir yaşama kaynağı olduğunu düşünmüştüm. Onlarla oyalanır ve hayata sarılır umudu içerisindeydim.
Sevgili torunu Burak arada bir beni arar;
“Dedemin selamı var.” derdi. Radyo yayınımı sorardı. Ben ne zaman radyo yayınına çıkacak olsam, hocam internetten beni dinlemeye çalışırdı. Bana da övgü dolu sözlerle cesaret verirdi. Ben onun hep öğrencisi, o benim hep hocam oldu. Yayındayken bile ağırlığını hissederdim. Hata yapmamaya çalışırdım.
Ölüm haberine çok üzüldüm. İyi bir dost, iyi bir hoca, iyi bir arkadaş ve iyi bir yazarı kaybettik diye düşünüyorum.
Atatürk ile aynı gün ölmüş olması onu hiç unutmayacağız anlamına geliyor.
Mekânın cennet olsun hocam. Nur içerisinde yat.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder