20 Nisan 2013 Cumartesi

NE OLUR SES VERİN


NE OLUR SES VERİN
       Elimde bir dergi; adana life… Dergi dünya standartlarında hazırlanmış. Renkli fotoğraflar, dizgi ve bakısı ile dünyaya meydan okurcasına, “ben de varım” diyor. Adı her ne kadar bölgesel bir çağrışım yapsa da, bölgesini dünyaya duyurma çabasında olanların “bir noktadan, her noktaya” düsturu ile dünyaya hitap edenlerin yaptığı gibi.
       Biz de öyle yapmıyor muyuz? “Saimbeylim” derken kesinlikle sadece Saimbeyli insanına hitap etmeyeceğimizi bilmiyor muyduk? Elbette biliyorduk. Ama bir şeye bir yerden başlamak gerekiyordu. Satırbaşı gibi bir şey…  Hem dünyaya sesimizi duyurmak, hem de dünyanın sesini bizim duymamız. Oldu da nihayet. Kimler bizi tanıdı. Biz kimleri tanıdık. Daha kimler bizleri tanıyacak, biz kimleri tanıyacağız.
        Elimdeki derginin bir süre önce çıktığını dostlarım vasıtası ile öğrenmiştim. Açıkça söylemek gerekirse bu kadar kaliteli olacağını hiç düşünmemiştim. Ama bir meraktır bekleyip durmuştum.
         Dergi elime ulaştığında şaşkınlığımı saklayamadım. Çevremdeki insanlara aldırmadan “süperrrrrrrrrr” dedim. Süperdi. Baskısı süper, kalitesi süper, yazılar süperdi. Derginin içeriğini bir tarafa bırakacak olursak, ana kapaktaki beş başlıktan birisinin “SAİMBEYLİ YÜKSEK MAĞARA” olarak görülmesi süperler içerisinde süperdi.
         Hani, suyun kaldırma gücünü bulan Arşimet; Buldum! Buldum! Buldum!” diye bağırmıştı ya, bizim de; “Süper! Süper! Süperrrrrrrrrr!” diye heyecanlanmamız yadırganmamalı. Sanki suyun kaldırma gücü bulunmadan önce su kaldırmıyor muydu? Elbette kaldırıyordu. Elbette hidrojen ve oksijenden oluşmuştu. Elbette, bütün canlı ve cansız bildiğimiz varlıklar suya muhtaçtı ve onu yaratan güç bunu biliyordu. Ama suyun kaldırdığını fark etmek bir hamamda yıkanan Arşimet’in kurnada yüzen tası fark etmesi ile meydana çıkmıştı.
       “Süperrrrrrrr” diyorum. Çünkü Saimbeyli’de bulunan doğa harikası mağara ilk defa ciddi bir dergiye girmişti. “Süperrrrrrrrr” diyorum. Bu güzelim doğa harikasını varlığını insanlar ilk defa bizim sitemiz tarafından duymuşlardı.
        Peki, bu iş nasıl olmuştu?
        Hikâyeyi uzun uzun anlatıp kendimize pay çıkarmak istemiyorum. Yalnız herkesin şunu bilmesini istiyorum. Saimbeyli’de bir doğa harikası mağara var. Ben mağara uzmanı değilim. Bu konuda da hiçbir eğitim almadım. Ancak bazı güzellikleri fark etmek için illa eğitim almak gerekmiyor. Siz diyet uzmanı olmazsınız, ama yediğiniz yemeğin hangi kalitede olduğunu az çok bilirsiniz. Kokladığınız çiçeğin kokusunu, aldığınız havanın temizliğini, içtiğiniz suyun duruluğunu fark edersiniz.
     İşte bu mağaraya da biz o gözle bakıyoruz. Gözlerimizin gördüğü güzelliği, içerisinde teneffüs ettiğimiz havanın ciğerlerimize verdiği huzuru sizlere anlatacak bir kalemin olduğunu düşünemiyorum. Hani, yeni doğum yapmış kadınlara sorarlar;”Nur topu gibi bir evlat dünyaya getirdiniz, ne hissediyorsunuz?” kadın sözleri ağzında eveler geveler… Sonunda; “anlatacak söz bulamıyorum.” Der. İşte öyle bir şey… Ben, bu mağarayı anlatacak söz bulamıyorum. Bu mağara anlatılmaz, sadece yaşanır. Yaşayan yazmış zaten.
     Yaşayan diyor ki;” Hani “Yüzüklerin Efendisi” filminin mağara dekorları var ya, aynı onun gibi… Belki de filmin yönetmeni bilse idi, o kadar para harcamaz filmini burada çekerdi.”
        Bir başka cümlede;”
        “Büyülenmiştim.
          Büyülenince fotoğraf çekerim.
          Çektim… Çektim… Çektim… Film bitene kadar…
         Film bitti. Seyrettim… Seyrettim… Seyrettim…
         Güzelliği beynime işledim.”
         İşte buydu bütün mesele, “Güzelliği beyne işlemek.”
   Ne dersiniz? Bu güzelliği beyninize işlemek ister misiniz?
   Yüksek sesle konuşun… Ne olur yüksek sesle konuşun… Bir kamuoyu oluşturun… Anlatamadıklarımıza siz anlatın… Bir doğa harikası mağara var Saimbeyli’de… SESİNİ DUYACAK KULAK, ONA SEVDALANACAK YÜREK BEKLİYOR. NE OLUR, SESİNİZİN ULAŞTIĞI YERE KADAR BAĞIRIN! BU GÜZELLİK ÖLMESİN! BU GÜZELLİK UNUTULMASIN. BU GÜZELLİK TERK EDİLMESİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder