19 Nisan 2013 Cuma

MURAT’I ŞEHİT ETTİNİZ, MURADINIZA ERDİNİZ Mİ?


MURAT’I ŞEHİT ETTİNİZ, MURADINIZA ERDİNİZ Mİ?
Aylardır iki satır yazmaya elim varmıyor. Her seçim öncesi ve sonrası nedense kalemime bir suskunluk çöker. Kelimeler adeta boğazıma düğümlenir. Susmayı tercih ederim. Nedendir bilmem ama seçim öncesinde beyinlerin durduğuna, taraftarlığın her şeyi yıkıp geçtiğine inanırım. Elimden gelse o günlerde televizyon seyretmem, gazete okumam, kimselerle de konuşmak istemem. Ama hayat öyle bir şey ki kuralları içerisinde öğütür ve sen mutlaka o kuralları yaşamak zorunda kalırsın.
Aylar sonra ilk defa bugün yazı yazmaya karar verdim. Niyetim hafta sonu gezdiğim yerleri, tanışma imkânı bulduğum Kürt Genco Çavuş’un torununu okuyucularıma anlatmaktı. Bak yine kısmet olmadı.  Ben doksan bir yıl önce derisi yüzülerek şehit edilen Genco Çavuş’u yazacaktım ki Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi'nden acı bir haber geldi. İki uzman çavuşumuz sabahın erken saatlerinde işlerine gitmek için evlerinden çıktıkları bir anda kahpe kurşunlara hedef oldular.
İki gencecik beden, henüz ikisi de hayatın baharın da…
Yahya Karakaya, Kayseri Pınarbaşı ilçesi Büyükgürleyen Köyünden. Henüz 26 yaşında. 53 gün önce de evlenmiş.
Murat Özkozanoğlu, ailesi Kozan’da ikamet ediyor. Aslen Saimbeyli Beypınarı köyünden. O da 25 yaşında. 1,5 yıl önce evlenmiş ve eşi 5 aylık hamile.
Bölge çok hassas, ne olur ne olmaz diye resmi kıyafetleri yerine sivil kıyafetleri ile sabah göreve gitmek için evlerinden çıkıyorlar. Tabi o çıkış sonları oluyor. Kim bilir ne zamandır pusu kuran hain eller kahpe kurşunlarını iki taze bedene boşaltıyorlar. Aslında o kurşunlar ne Yahya’ya ne de Murat’a sıkılıyor. O kurşunlar doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti’ne sıkılıyor. Bu ilk sıkılan da değil, son sıkılan da olmayacak. Artık öylesine benimsedik ki eskisi kadar ağlayamaz olduk. Öfkemizi çıkıp meydanlarda dillendiremez olduk. “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları demode sloganlar arasında yerini aldı. Artık yüksek sesle şehitlere sahip çıkmak bile yadırganmaya, dışlanmaya ve horlanmaya başlandı.
Biraz tarihe merakım vardır. Okur, inceler, araştırır ve günümüzle kıyaslarım. Bu bazen başıma bela olur. Olsun. Ben bildiklerimi söylemek, gördüklerimi göstermek zorundayım. Kimilerinin hoşuna gitmese de güneşin balçıkla sıvanamayacağına inanlardanım.
Yıl 1920. Aylardan şubat veya mart. Ermeniler Kürt Genco Çavuş ve onun gibi onlarca Türk evladına akla hayale gelmedik işkence yapıyorlar. İşkenceye dayanamayan bedenler şahadet mertebesine ulaşıyorlar… Onların ölüm haberleri Saimbeyli köylerine çabuk ulaşıyor. Köylü aç, susuz. Kıtlık had safhada… Kiminin ayağında ya çarık ya da ayak yalın… Barut dersen barut yok, silah dersen silah yok. Ama tek şey var. Vatanın bölünmezliğine, ezanın susmazlığına, bayrağın inmezliğine inanan yürekler… Yakınlarında ne buldularsa ellerine alıyorlar. Dolma tüfek, kazma, kürek, sopa… Kar demeden, kış demeden, ekmek demeden, aş demeden Saimbeyli’nin etrafını sarıyorlar. İnançları vardır. İmanları vardır. Vatan evlatlarının göz göre göre katledilmesine razı değillerdir. Belki Genco Çavuş ve arkadaşlarının katledilmelerine engel olamıyorlar ama vatanın bölünemeyeceğini tüm dünyaya gösteriyorlar.
Bu sabah şehit edilen Yahya Karakaya ile Murat Özkozanoğlu’nun şehit edildikleri yerin videosunu izlerken kanım dondu. Eli cebinde gençler, çocuklar bizim yüreğimizi parçalayan şehitlerimizi, umursamadan buz gibi seyrediyorlardı. Sanki orada can veren iki taze beden değildi. Sanki onlar insan değildi.
Ne oldu Allah aşkına, insanlık damarımız dumura uğradı da bizim mi haberimiz yok?
Murat’ı şehit ettiniz de murada mı erdiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder