MURAT’I ŞEHİT
ETTİNİZ, MURADINIZA ERDİNİZ Mİ?
Aylardır iki
satır yazmaya elim varmıyor. Her seçim öncesi ve sonrası nedense kalemime bir
suskunluk çöker. Kelimeler adeta boğazıma düğümlenir. Susmayı tercih ederim.
Nedendir bilmem ama seçim öncesinde beyinlerin durduğuna, taraftarlığın her
şeyi yıkıp geçtiğine inanırım. Elimden gelse o günlerde televizyon seyretmem,
gazete okumam, kimselerle de konuşmak istemem. Ama hayat öyle bir şey ki
kuralları içerisinde öğütür ve sen mutlaka o kuralları yaşamak zorunda
kalırsın.
Aylar sonra
ilk defa bugün yazı yazmaya karar verdim. Niyetim hafta sonu gezdiğim yerleri,
tanışma imkânı bulduğum Kürt Genco Çavuş’un torununu okuyucularıma anlatmaktı.
Bak yine kısmet olmadı. Ben doksan bir
yıl önce derisi yüzülerek şehit edilen Genco Çavuş’u yazacaktım ki Hakkâri’nin
Yüksekova İlçesi'nden acı bir haber geldi. İki uzman çavuşumuz sabahın erken
saatlerinde işlerine gitmek için evlerinden çıktıkları bir anda kahpe
kurşunlara hedef oldular.
İki gencecik
beden, henüz ikisi de hayatın baharın da…
Yahya
Karakaya, Kayseri Pınarbaşı ilçesi Büyükgürleyen Köyünden. Henüz 26 yaşında. 53
gün önce de evlenmiş.
Murat
Özkozanoğlu, ailesi Kozan’da ikamet ediyor. Aslen Saimbeyli Beypınarı köyünden.
O da 25 yaşında. 1,5 yıl önce evlenmiş ve eşi 5 aylık hamile.
Bölge çok
hassas, ne olur ne olmaz diye resmi kıyafetleri yerine sivil kıyafetleri ile
sabah göreve gitmek için evlerinden çıkıyorlar. Tabi o çıkış sonları oluyor.
Kim bilir ne zamandır pusu kuran hain eller kahpe kurşunlarını iki taze bedene
boşaltıyorlar. Aslında o kurşunlar ne Yahya’ya ne de Murat’a sıkılıyor. O
kurşunlar doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti’ne sıkılıyor. Bu ilk sıkılan da
değil, son sıkılan da olmayacak. Artık öylesine benimsedik ki eskisi kadar
ağlayamaz olduk. Öfkemizi çıkıp meydanlarda dillendiremez olduk. “Şehitler
ölmez, vatan bölünmez” sloganları demode sloganlar arasında yerini aldı. Artık
yüksek sesle şehitlere sahip çıkmak bile yadırganmaya, dışlanmaya ve horlanmaya
başlandı.
Biraz tarihe
merakım vardır. Okur, inceler, araştırır ve günümüzle kıyaslarım. Bu bazen
başıma bela olur. Olsun. Ben bildiklerimi söylemek, gördüklerimi göstermek
zorundayım. Kimilerinin hoşuna gitmese de güneşin balçıkla sıvanamayacağına
inanlardanım.
Yıl 1920.
Aylardan şubat veya mart. Ermeniler Kürt Genco Çavuş ve onun gibi onlarca Türk
evladına akla hayale gelmedik işkence yapıyorlar. İşkenceye dayanamayan
bedenler şahadet mertebesine ulaşıyorlar… Onların ölüm haberleri Saimbeyli
köylerine çabuk ulaşıyor. Köylü aç, susuz. Kıtlık had safhada… Kiminin ayağında
ya çarık ya da ayak yalın… Barut dersen barut yok, silah dersen silah yok. Ama
tek şey var. Vatanın bölünmezliğine, ezanın susmazlığına, bayrağın inmezliğine
inanan yürekler… Yakınlarında ne buldularsa ellerine alıyorlar. Dolma tüfek,
kazma, kürek, sopa… Kar demeden, kış demeden, ekmek demeden, aş demeden
Saimbeyli’nin etrafını sarıyorlar. İnançları vardır. İmanları vardır. Vatan
evlatlarının göz göre göre katledilmesine razı değillerdir. Belki Genco Çavuş
ve arkadaşlarının katledilmelerine engel olamıyorlar ama vatanın
bölünemeyeceğini tüm dünyaya gösteriyorlar.
Bu sabah şehit
edilen Yahya Karakaya ile Murat Özkozanoğlu’nun şehit edildikleri yerin
videosunu izlerken kanım dondu. Eli cebinde gençler, çocuklar bizim yüreğimizi
parçalayan şehitlerimizi, umursamadan buz gibi seyrediyorlardı. Sanki orada can
veren iki taze beden değildi. Sanki onlar insan değildi.
Ne oldu Allah
aşkına, insanlık damarımız dumura uğradı da bizim mi haberimiz yok?
Murat’ı şehit
ettiniz de murada mı erdiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder