30 Nisan 2013 Salı

ÂŞIK EYYUBİ TODİL


ÂŞIK EYYUBİ TODİL
Bir köy düğününde tanıdım onu. Feke’nin Gürümze Köyü’nde. Yanılmıyorsam 1976 yılıydı. Yani gençlik yıllarım. İnsan genç olunca düğünler de bir başka oluyor. Kanınız kaynıyor. Nerede bir davul sesi duyarsanız gidesiniz geliyor. Gerçi benim davullarla aram çok iyi olmadı. Halayda arada kaybolmaya çalıştığım anlar oldu ama el kol sallayarak oynamayı hayatım boyunca beceremedim. Şunu itiraf edeyim ki düğünlerden uzak duruşumun asıl sebebi oyun bilmeyişimdendir. Oyuna kaldırırlar da rezil olurum diye çekinirim. Biri oyuna davet etse anında yanaklarım kızarır. Dizlerimin bağı çözülür.  Şundan çok eminim ki akranlarım arasında en az oyun oynayan ben olmuşumdur. Oldum olası davulun sesine bir türlü ayak uydurmadım. Ya kulağım notaları çok benimsemedi ya da ayağım bir türlü ritim tutamadı. Ama olsun. Gençlik yıllarımda az da olsa kol sallayıp ayak sektirdim. Aslında düğünlerde oynayanları seyrettiğimde herkesin rastgele kollarını salladığını da görmüyor değilim. Ama olsun. Ne yapalım. O kadar kusur kadı kızında da bulunur derler ya. Benim de oyun bilmemek gibi bir kusurum vardır işte. Düğüne çıktığımda davul başka çalar, benim kolum başka kalkar. Elim ayağım birbirine dolaşır. Kimseler fark etmese de ben oyuna haksızlık ettiğimi düşünürüm. Belki kısır bir düşünce ama bence oyunu bilenler oynamalı. Benim gibiler de oynayanları izlemeli.
Yanılmıyorsam 1976 yılıydı. 77 de olabilir. Lise yıllarından arkadaşım Zekeriya Sevil’in düğünü vardı. Kardeşim Zekeriya Sevil beni kendisine sağdıç seçmişti. Komşu ilçemiz Feke’ye Zekeriya Sevil’in düğününe gitmiştim. Hem de sağdıç olarak. Gelini Feke’nin Gürümze Köyü’nden getirmeye gittik. Kadınlar kız evine toplanıp kına yaktılar. Erkekler de bir eve toplandık. Biraz sohbet ettikten sonra köyden birileri “köylerinde bir âşık olduğunu” söylediler. Ben onlara:
“Bu âşık bizim için de saz çalar, türkü söyler mi?” dedim.
Aldığım cevap “evet” oldu.
Kısa bir süre sonra benim yaşlarımda, ancak benden daha çocuksu görünümlü, sazı boyu kadar olan bir genç geldi. Gelen genç çok az konuşuyordu. Sorarsanız cevap veriyor, sormazsanız susuyordu. O an ne düşündüm bilmiyorum. Ancak sazın tellerine dokunana kadar bende iyi bir âşık izlenimi bırakmadığından emindim. Ne zaman ki o kısa boylu, sazı kendisinden uzun delikanlı sazını konuşturdu. İşte o zaman o delikanlı gözlerimde devleşiverdi. Hem saza hâkimiyeti hem de sözlerindeki naifliği, kelimelerin şiire dönüşmesindeki ustalığı bir anda bu gençle aramda sıcak bir dostluğa dönüştü. Bu gencin adı Eyyubi Todil’di.
Onun ifadesi ile sahne ile tanışmasına sebep olan insanlardan ilki ben oldum.  Yıllar sonra birkaç defa Âşık Eyyubi: “Benim sahnelere çıkmama Ahmet Kaytancı sebep oldu.” Dediği için bu cümleyi kullandım. Yoksa Âşık Eyyubi zaten sahnelerin adamıydı. Saz onun elinde dile geliyordu, söz onda şiir oluyor, türkü oluyordu. Ben sadece vesile oldum. Ve onu Saimbeyli’de düzenlediğimiz içlerinde okul arkadaşım Âşık Gül Ahmet Yiğit’in de içinde bulunduğu âşıklar gecesine davet etmiştim.
Ben o günü aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hiç unutmadım. Bu gün (29.04.2013) beni ziyaret eden Âşık Eyyubi’nin de o günleri unutmamış olması ve yanımda bulunan arkadaşlarıma da bunu tekrar etmesi beni çok mutlu etti.
Aradan yıllar geçti. Âşık Eyyubi söz ve sanat ustalığını her yerde ispat etti. Âşıklar arasında düzenlenen birçok yarışmada birincilikler aldı. Katıldığı konserlerde, yaptığı atışmalarda hiç de küçümsenmeyecek bir âşık olduğunu ispat etti. Yaşarken bile hakkında tezler hazırlanmaya başladı.  Âşık Eyyubi’nin halk edebiyatımıza eminim ki çok katkıları olacaktır. Zamanımızda Halk Ozanlarına, Karacoğlan mirasçılarına çok önem verilmiyor gibi görülse de geleneksel Türk Edebiyatı’nın en kalıcı örneklerini Âşık Eyyubi ve arkadaşlarının vereceğinden ben en ufak bir kuşku duymuyorum.  Renkli camlarda parlayıp sönerek yüklü miktarda paralar kazanan sahte yıldızların gelecek yıllarda esemesi bile okunmayacağından emin olabilirsiniz. Ancak Âşık Eyyubi Todil gibi söz ve saz ustaları milletin milli hafızasında her zaman bir güneş gibi kalacağından emin olabilirsiniz.
Yunus Emre, Karacoğlan, Pir Sultan Abdal ve adını saymakla bitiremeyeceğim kadar bizi çağrıştıran halk ozanlarımız nasıl Türk Halk Edebiyatında yerini aldıysa Âşık Eyyubi ve onun gibiler de milletimizin derin hafızasında yerlerini alacaklardır.
Ne mutlu ki bu milletin Âşık Feymani, Mahmut Taşkaya, Gül Ahmet, Âşık Hacı Karakılçık ve Âşık Eyyubi gibi değerleri vardır.
Türk Halk Edebiyatına söz bırakan bütün âşıklarımıza sevgi ve saygılarımla… 29.04.2013
AHMET KAYTANCI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder