ÂŞIK EYYUBİ TODİL
Bir köy
düğününde tanıdım onu. Feke’nin Gürümze Köyü’nde. Yanılmıyorsam 1976 yılıydı.
Yani gençlik yıllarım. İnsan genç olunca düğünler de bir başka oluyor. Kanınız
kaynıyor. Nerede bir davul sesi duyarsanız gidesiniz geliyor. Gerçi benim
davullarla aram çok iyi olmadı. Halayda arada kaybolmaya çalıştığım anlar oldu
ama el kol sallayarak oynamayı hayatım boyunca beceremedim. Şunu itiraf edeyim
ki düğünlerden uzak duruşumun asıl sebebi oyun bilmeyişimdendir. Oyuna
kaldırırlar da rezil olurum diye çekinirim. Biri oyuna davet etse anında
yanaklarım kızarır. Dizlerimin bağı çözülür. Şundan çok eminim ki akranlarım arasında en az
oyun oynayan ben olmuşumdur. Oldum olası davulun sesine bir türlü ayak
uydurmadım. Ya kulağım notaları çok benimsemedi ya da ayağım bir türlü ritim
tutamadı. Ama olsun. Gençlik yıllarımda az da olsa kol sallayıp ayak sektirdim.
Aslında düğünlerde oynayanları seyrettiğimde herkesin rastgele kollarını
salladığını da görmüyor değilim. Ama olsun. Ne yapalım. O kadar kusur kadı
kızında da bulunur derler ya. Benim de oyun bilmemek gibi bir kusurum vardır
işte. Düğüne çıktığımda davul başka çalar, benim kolum başka kalkar. Elim
ayağım birbirine dolaşır. Kimseler fark etmese de ben oyuna haksızlık ettiğimi
düşünürüm. Belki kısır bir düşünce ama bence oyunu bilenler oynamalı. Benim
gibiler de oynayanları izlemeli.
Yanılmıyorsam
1976 yılıydı. 77 de olabilir. Lise yıllarından arkadaşım Zekeriya Sevil’in
düğünü vardı. Kardeşim Zekeriya Sevil beni kendisine sağdıç seçmişti. Komşu
ilçemiz Feke’ye Zekeriya Sevil’in düğününe gitmiştim. Hem de sağdıç olarak.
Gelini Feke’nin Gürümze Köyü’nden getirmeye gittik. Kadınlar kız evine toplanıp
kına yaktılar. Erkekler de bir eve toplandık. Biraz sohbet ettikten sonra
köyden birileri “köylerinde bir âşık olduğunu” söylediler. Ben onlara:
“Bu âşık bizim
için de saz çalar, türkü söyler mi?” dedim.
Aldığım cevap
“evet” oldu.
Kısa bir süre
sonra benim yaşlarımda, ancak benden daha çocuksu görünümlü, sazı boyu kadar
olan bir genç geldi. Gelen genç çok az konuşuyordu. Sorarsanız cevap veriyor,
sormazsanız susuyordu. O an ne düşündüm bilmiyorum. Ancak sazın tellerine
dokunana kadar bende iyi bir âşık izlenimi bırakmadığından emindim. Ne zaman ki
o kısa boylu, sazı kendisinden uzun delikanlı sazını konuşturdu. İşte o zaman o
delikanlı gözlerimde devleşiverdi. Hem saza hâkimiyeti hem de sözlerindeki
naifliği, kelimelerin şiire dönüşmesindeki ustalığı bir anda bu gençle aramda
sıcak bir dostluğa dönüştü. Bu gencin adı Eyyubi Todil’di.
Onun ifadesi
ile sahne ile tanışmasına sebep olan insanlardan ilki ben oldum. Yıllar sonra birkaç defa Âşık Eyyubi: “Benim
sahnelere çıkmama Ahmet Kaytancı sebep oldu.” Dediği için bu cümleyi kullandım.
Yoksa Âşık Eyyubi zaten sahnelerin adamıydı. Saz onun elinde dile geliyordu,
söz onda şiir oluyor, türkü oluyordu. Ben sadece vesile oldum. Ve onu
Saimbeyli’de düzenlediğimiz içlerinde okul arkadaşım Âşık Gül Ahmet Yiğit’in de
içinde bulunduğu âşıklar gecesine davet etmiştim.
Ben o günü
aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hiç unutmadım. Bu gün (29.04.2013) beni
ziyaret eden Âşık Eyyubi’nin de o günleri unutmamış olması ve yanımda bulunan
arkadaşlarıma da bunu tekrar etmesi beni çok mutlu etti.
Aradan yıllar
geçti. Âşık Eyyubi söz ve sanat ustalığını her yerde ispat etti. Âşıklar
arasında düzenlenen birçok yarışmada birincilikler aldı. Katıldığı konserlerde,
yaptığı atışmalarda hiç de küçümsenmeyecek bir âşık olduğunu ispat etti.
Yaşarken bile hakkında tezler hazırlanmaya başladı. Âşık Eyyubi’nin halk edebiyatımıza eminim ki
çok katkıları olacaktır. Zamanımızda Halk Ozanlarına, Karacoğlan mirasçılarına
çok önem verilmiyor gibi görülse de geleneksel Türk Edebiyatı’nın en kalıcı
örneklerini Âşık Eyyubi ve arkadaşlarının vereceğinden ben en ufak bir kuşku
duymuyorum. Renkli camlarda parlayıp
sönerek yüklü miktarda paralar kazanan sahte yıldızların gelecek yıllarda esemesi
bile okunmayacağından emin olabilirsiniz. Ancak Âşık Eyyubi Todil gibi söz ve
saz ustaları milletin milli hafızasında her zaman bir güneş gibi kalacağından
emin olabilirsiniz.
Yunus Emre,
Karacoğlan, Pir Sultan Abdal ve adını saymakla bitiremeyeceğim kadar bizi
çağrıştıran halk ozanlarımız nasıl Türk Halk Edebiyatında yerini aldıysa Âşık
Eyyubi ve onun gibiler de milletimizin derin hafızasında yerlerini
alacaklardır.
Ne mutlu ki bu
milletin Âşık Feymani, Mahmut Taşkaya, Gül Ahmet, Âşık Hacı Karakılçık ve Âşık
Eyyubi gibi değerleri vardır.
Türk Halk
Edebiyatına söz bırakan bütün âşıklarımıza sevgi ve saygılarımla… 29.04.2013
AHMET KAYTANCI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder