19 Nisan 2013 Cuma

KEMANACI KÖR ALİ


KEMANACI KÖR ALİ
            Galiba insan kaybetmeden elindekilerin değerini bilmiyor. Ya da değer anlayışı insandan insana değişiyor. Düşünüyorum da; kaybettiğimiz ve bir türlü arama cesareti gösteremediğimiz o kadar değerimiz var ki, varlığından bile haberdar değiliz.
            Ben küçücük bir ilçede yaşıyorum. Anadolu’nun belki de en sakin ve en sessiz bir yerinde… Burada doğmuşum. Çocukluğum ve gençliğim burada geçti. Tahsilim ve memuriyetim dolayısıyla Anadolu’nun birçok yöresinde bulundum. Belki bir meraktır, belki de bir hayat tarzıdır; her gittiğim yerde halkın kendi kendine bakışını görmeye çalıştım. Bana öyle geliyor ki, halk; bir göz gibi… Kendisinden başka her şeyi görüyor. Göz de kendisini görmezmiş ya, ancak kaybettiğinde eksikliğini hissediyor.
            Şimdi, “nereden çıktı böyle bir felsefi yaklaşım” diyeceksiniz. Vakit kaybetmeye gerek yok. Derdimizi paylaşalım.
            Ben çocukken, belki de bıyıklarım yeni terleyene kadar bizim ilçede, yani Saimbeyli de, elinde keman, dilinde sözü ve hiç görmeyen iki gözleri ile memleket türküleri söyleyen bir adam vardı. Kime sorarsanız sorun, onun adına; “Kemanacı Kör Ali” derlerdi.
            Gözleri görmediği için bir çocuk onun elinden tutar, ya bir kahve önüne, ya bir ağaç duldasına götürür, o da görmeyen gözlerine inat, geliştirdiği kulak ve el yordamı ile kemanını konuştururdu. O keman onun elinde öyle bir sese gelir, öyle bir inlerdi ki, ona kulak kabartıp dinlememek mümkün değildi. Keman iniler, Ali amca dile gelirdi. Önce söyleyeceği türkünün hikâyesini anlatırdı. Sonra;  Karaoğlan’dan, yöre türkülerden, Anadolu bozlaklarından sıralardı. Bir “heyyyyyyyyyyytttttt” deyişi vardı ki, sanki namelere ruh verirdi. Türkünün sonunda kemanının teline parmağı ile dokunur “dın” diye bir ses çıkartırdı. Herkes bilirdi ki artık konserin sonu gelmiştir.
            Geçenlerde Kemanacı Kör Ali’nin bir fotoğrafı elime geçti. Derin derin düşündüm. Biraz da kendimi vefasız gibi hissettim. Neden Ali amcanın söylediği türküleri araştırmıyoruz ki? Oysa halk kültürümüze çok önemli katkıları olmuştu. Ben hatırlamıyorum ama bilenlere sordum. Rahmetli Ruhi Su bir zamanlar Saimbeyli’ye gelmiş. Günlerce kalmış. Rahmetli Ali Baytok’un evinde misafir olmuş. Yine rahmetli Kemancı Kör Ali’den onlarca türkü dinlemiş. Onun söylediklerini not etmiş. Büyük bir ihtimaldir ki Ruhi Su’nun derlediği Karacaoğlan türkülerinde Kemaneci Kör Ali’nin izleri vardır. Hele “Atladım Girdim Bağa” adlı türküde kesinlikle katkısı vardır.
            Hep şunu söylemişimdir. Ne ararsanız onu bulursunuz. Önemli olan aramak… Aradığınız şey belki çok uzaklarda değil. Hemen yanınızda yanı başınızda sizin görmenizi bekliyor. Ah bir görebilsek... Belki de Âşık Veysel’den hiç geri kalmayacak ve aynı kaderi paylaşan Kemaneci Kör Ali’nin unutulmuş sesini, küllenmiş ilhamını dünyaya duyurabiliriz. Sadece duyurmakla kalmayız. İnsanların anılarında yok olup giden “Kemaneci Kör Ali” hikâyelerinde kendimizi bulabiliriz.
            Unutmayalım “Kemaneci Kör Ali” ve onun gibilerini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder