FELAKET “GELİYORUM” DEMEZ!
Dün
akşam herkes gibi ben de televizyonlardan haberleri dinlerken İstanbul’daki sel
felaketini öğrendim. O dehşet verici görüntüleri seyredip de üzülmemek elde
değil. Üzüldüm. Hem üzüldüm hem de düşündüm.
Atalarımız
“Tedbir senden, takdir Allah’tan” der. Bu sözü Anadolu kültürünü taşıyan her
insan da bilir. Bilir bilmesine ama iş uygulamaya gelince “tedbir” kısmını
bırakır da olan bütün felaket olaylardan hâşâ Allah’ı sorumlu tutarız. Felaket
sonrasında da ağıtlar yakmak, “Ah! Vah! Demek artık bir gelenek haline gelmiş
durumda…
Şunu hiç düşünmeyiz; Felaket
geliyorum demez. Onun ne zaman geleceğini de kimse bilmez. Felaket, davetsiz
bir misafir gibidir. O ne zaman gelmek isterse o zaman gelir. Hele küresel
ısınmanın arık bütün bilim adamlarınca kabul edildiği dünyamızda “felaket” her
an kapımızı çalmaya hazır davetsiz bir misafir gibi kapımızın eşikliğinde
beklemektedir.
Sayın Başbakanımız
İstanbul’daki sel felaketinden sonra 2005 yılında Şanlıurfa Harran ilçesinde
meydana gelen sel felaketinden sonra yaptığı gibi yine bir atasözü ile olayı ne
güzel açıklamış.
2005 yılında Sayın
Başbakanımız “Hiçbir dere yatağı üzerine işgalci kabul etmez” demişti.
İstanbul’da ki sel felaketinden sonra da “ Derenin intikamı ağır olur.” Demiş.
Çokta doğru söylemiş. Ben bu veciz sözü ayakta alkışlarım. Hem “Hiçbir dere
yatağı üzerine işgalci kabul etmez” hem de “Derenin intikamı ağır olur” sözünü
Sayın Başbakanımızdan önce atalarımızın binlerce yıllık deneyimi olarak
değerlendirecek olursak hiç de boş bir söz olmadığını gayet net görebiliriz.
Sözler güzel de, hem de “ya
başbakana bak, ağzından bal damlıyor” deriz de iş icraata geldiğinde biz onun
tam tersini yaparız.
Hiç vakit kaybetmeyin
çevrenize bir bakınız. Vatandaşın yaptıklarını bir tarafa bırakalım. Çok yakın
zamanlarda devlet eli ile dere yataklarının ne kadar işgal edildiğine bir bakar
mısınız? Daha işin başındayken “aman yapmayın, bunun sonu felakettir,” diye
uyarmaya çalışan bir garip insanın başına ne işler açıldığını da bir hatırlar
mısınız?
Sayın başbakanımız demiş:
"Biz üzerimize düşen
görevi yapacağız. Örneğin derelerin ıslah çalışmaları… İmara ters yapılara izin
vermeyeceğiz. Ama kalkar da biz dere
yatağına binalar yaparsak ve yaygınlaştırsak bu sonuç çıkar.
Atasözümüz var: "Derenin intikamı ağır olur"
Şu anda bu acıyı yaşadık. Bunun tekrarını istemiyorsak işin adını
koyalım.
Dere yataklarından, ister
tır garajı, ister konut, süratle kaldırmamız gerekiyor.
Biz adımı atacağız. Fakat vatandaşla el ele verirsek kolay yaparız."
Vatandaşı bir kenara
bırakalım da, devletle nasıl elele vereceğiz önce onu düşünelim.
İstanbul’da aynı dere
yatağına bu yıl Mart ayında açılışı yapılan bir de devlet hastanesi yapılmış.
Yoksa siz bana bizim
memleketi mi soruyorsunuz? Neme lazım. Biz İstanbullu değiliz. Bizim dereler
uysal. Hiçbir zaman taşmaz. Üzerine ne istersek yapabiliriz. Hatta biz dereye
kapı bile yaparız(!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder