19 Nisan 2013 Cuma

TANITIM GEREKLİ Mİ?


TANITIM GEREKLİ Mİ?
            Rahmetli Zeki Müren’in “Reklamın kötüsü olmaz.” diye söylediği iddia edilir ve “Reklamın kötüsü olmaz” sözü dilden dile dolaşır. Magazin kültüründen biraz uzak olduğum için sözün Rahmetli Zeki Müren’e ait olup olmadığını da bilmiyorum. Bu sözün ilmi tarafı var mı? İnanın onu da bilmiyorum. Ama kendi kendime “tanıtım gerekli mi?” diye sorar dururum. Laf yerine gelmişken sizlere de sorayım.
Tanıtım gerekli mi?
Reklamı bir tanıtım olarak değerlendirirseniz Zeki Müren “Reklamın kötüsü olmaz” demiş. Bütün sanatçılar da Rahmetli Zeki Müren’i üstat olarak gördüklerinden her fırsatı değerlendirip unutulmamak adına sürekli reklamlarını yaptırmak için her yolu denerler. Akşam evlerinizde bol miktarda reklam dinlersiniz. Tanıtımların bazıları reklam olarak verildiği gibi, bir bakarsınız haberler bile reklama dönüşür. Önemli firmaların gelirlerinin büyük bir kısmını reklamlara harcadıklarını duyarız. En çok parayı da en çok ve en çarpıcı reklam yaptıran firmaların kazandıkları söylenir.
Biz reklam kelimesini artık tanıtım olarak değerlendirelim ve bir defa daha soralım; “Tanıtım gerekli mi?”
            Bizde bir atasözü var. Hani derler ya, “Ağlamayan çocuğa meme vermezler.” Tanıtım galiba bir tür ağlamadır. Çünkü ağlamak da bir nevi tanıtımdır. Yani sesi duyurmaktır. Varlığını hissettirmektir. Yoksa sessiz sessiz ağlayan ve ağladığını kimselere göstermeyen çocuğa da kimse meme vermez. Neden versin ki, yüzü gülüyor keyfi yerinde…
            Benimkisi de iş değil yani… Tanıtım gerekli mi? Elbette gerekli. Eğer gerekli olmasaydı koca koca firmalar çuval çuval para harcayıp 3-5 dakika TV ekranlarında, gazete sayfalarında, şehirlerin en görkemli binalarında boy boy reklamlar koymazlardı. Kitle yayın organları çarşaf çarşaf reklamlar basmazdı. Demek ki bir hikmeti ilahisi vardır bu işin…
            Göze ve kulağa hitap eden, en çarpıcı görüntülerle ve sözlerle ürününü tanıtanlar pastayı götürür. Elinizdeki ürün ne kadar kaliteli olursa olsun eğer tanıtımda yetersiz kalırsanız elinizdeki o kaliteli ürün adeta başınıza bela olur. Koyacak ve saklayacak yer bile bulamazsınız. Bunu çok iyi bilen yöneticiler tanıtıma çok önem verirler. İşini bilmeyen ve kendisine güvenmeyen yöneticiler de kendilerini görüntülemeye çalışan kameralardan ve objektiflerden kaçacak delik ararlar. Sonra da otururlar köşelerine “Ya bizi kimse tanımıyor.” diye altını ıslatan çocuk gibi ağlarlar.
            Yaşadığım çevrede yaptığım araştırmalarda tanıtacak o kadar ürünün olduğunu gördüm ki, maalesef hepsini tanıtmakta aciz kalıyoruz. Toros dağlarında yetişen sebze ve meyvelerin tadını, lezzetini hep kendi aramızda konuşuruz ama iş marka olmaya ve tanıtıma geldiği zaman neden hep geri planlarda kalırız bir türlü aklım ermez.
            23-24 Ağustos tarihlerinde ilçemize ilçe kaymakamımız Sayın Musa Sarı’nın gayretleri ile 70 civarında fotoğraf sanatçısı geldi. Onlarla birlikte olduğumda tanıtımın ne kadar önemli olduğuna bir kez daha inandım. Ellerindeki kaliteli fotoğraf makineleri ile durmadan fotoğraf çeken fotoğrafçılar çekmiş oldukları bu fotoğrafları gittikleri yerlerde dostları ile paylaşacaklar. O da yetmedi web sitelerinde yayımlayacaklar. O da yetmedi yarışmalara katılacaklar. Slâyt halinde kalabalık insan grupları ile paylaşacaklar. Ayrıca AFAD üyelerinin ilçemize gelmiş olmaları basın organlarında çarşaf çarşaf yerini aldı. Bütün gazetelerde “Saimbeyli 1.Fotoğrafçılar Buluşması” yazıyordu. Bu bile ilçenin tanıtımında önemli bir şey demekti.
 Sadece basın organlarında çıkması değil, o gelen insanların ilçeden alış-veriş yapmış olmaları ilçe ekonomisine katkı demekti.
Bu hafta sonu Obruk Şelalesi’ne gittiğimde mesire alanının tıklım tıklım dolu olduğunu gördüm. Orada hiç tanımadığım insanlarla konuşma imkânı buldum. Obruk Şelalesine gelenler arasında TEMA Adana İl Temsilcisi Sayın Halil Akyürek ve eşi de vardı. Halil Bey’e sordum:
“Halil Bey sizi buraya getiren sebep nedir?
“Geçen yıl Sayın Hayrettin Karaca ile birlikte gelmiştim. Hayrettin Bey Obruk Şelalesinin doğal güzelliği karşısında büyülenmişti. Bana, Halil Bey, ülkemizin ne kadar güzel yerleri var görüyor musunuz? Kim bilir bizim ülkemizin keşfedilmeyen ne kadar güzel yerleri vardır. demişti. Geçenlerde obruk şelalesinin kuruduğu haberini duydum. Adana’dan onu görmeye geldim dedi.
Halil Bey obruk şelalesinin kurumuş haline çok üzülüyordu. Onunla çareler üzerinde uzun uzun konuştuk. Konuşmamız belki bir başka yazının konusu olacaktır. Ancak tanıtımın çok önemli olduğuna bizi üzen Obruk Şelalesinin kurumuş olmasının bile katkı sağladığını gördüm. Çünkü onlarca insan kurumuş obruk şelalesi fotoğrafları çekmeye çalışıyorlardı. Eminim ki duyarlı insanlar çözümler bulacaklardır.
Kim bilir belki bir gün Saimbeyli Damlataşı Mağarası için de gerekli tanıtımlar yapılır. Kim bilir belki bir gün duyarlı bir yürek Saimbeyli Damlataşı Mağarasındaki şifalı havayı astım hastalarının tedavisinde kullanır.
Ama illa da tanıtımın şart olduğuna inanıyorum. Israrla dile getirilmesi gerekildiğine inanıyorum.
            Sevgili okurlar, galiba biz her türlü tanıtımda biraz geç kaldık. Ama zararın neresinden dönülürse kârdır demeliyiz;  ilçemizi, ilimizi ve ülkemizi önce tanıyıp sonra tanıtmalıyız.
Gerisi zaten kendiliğinde gelir.
Hani bir reklam filminde diyor ya, EĞİTİM ŞART!
Şimdi hep bir ağızdan biz de diyelim:
TANITIM ŞART! TANITIM ŞART! TANITIM ŞART!      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder