TANITIM GEREKLİ Mİ?
Rahmetli Zeki Müren’in “Reklamın
kötüsü olmaz.” diye söylediği iddia edilir ve “Reklamın kötüsü olmaz” sözü
dilden dile dolaşır. Magazin kültüründen biraz uzak olduğum için sözün Rahmetli
Zeki Müren’e ait olup olmadığını da bilmiyorum. Bu sözün ilmi tarafı var mı? İnanın
onu da bilmiyorum. Ama kendi kendime “tanıtım gerekli mi?” diye sorar dururum.
Laf yerine gelmişken sizlere de sorayım.
Tanıtım gerekli mi?
Reklamı bir tanıtım olarak
değerlendirirseniz Zeki Müren “Reklamın kötüsü olmaz” demiş. Bütün sanatçılar da
Rahmetli Zeki Müren’i üstat olarak gördüklerinden her fırsatı değerlendirip unutulmamak
adına sürekli reklamlarını yaptırmak için her yolu denerler. Akşam evlerinizde
bol miktarda reklam dinlersiniz. Tanıtımların bazıları reklam olarak verildiği
gibi, bir bakarsınız haberler bile reklama dönüşür. Önemli firmaların
gelirlerinin büyük bir kısmını reklamlara harcadıklarını duyarız. En çok parayı
da en çok ve en çarpıcı reklam yaptıran firmaların kazandıkları söylenir.
Biz reklam kelimesini artık tanıtım
olarak değerlendirelim ve bir defa daha soralım; “Tanıtım gerekli mi?”
Bizde bir atasözü var. Hani derler
ya, “Ağlamayan çocuğa meme vermezler.” Tanıtım galiba bir tür ağlamadır. Çünkü
ağlamak da bir nevi tanıtımdır. Yani sesi duyurmaktır. Varlığını
hissettirmektir. Yoksa sessiz sessiz ağlayan ve ağladığını kimselere
göstermeyen çocuğa da kimse meme vermez. Neden versin ki, yüzü gülüyor keyfi
yerinde…
Benimkisi de iş değil yani… Tanıtım
gerekli mi? Elbette gerekli. Eğer gerekli olmasaydı koca koca firmalar çuval
çuval para harcayıp 3-5 dakika TV ekranlarında, gazete sayfalarında, şehirlerin
en görkemli binalarında boy boy reklamlar koymazlardı. Kitle yayın organları
çarşaf çarşaf reklamlar basmazdı. Demek ki bir hikmeti ilahisi vardır bu işin…
Göze ve kulağa hitap eden, en
çarpıcı görüntülerle ve sözlerle ürününü tanıtanlar pastayı götürür. Elinizdeki
ürün ne kadar kaliteli olursa olsun eğer tanıtımda yetersiz kalırsanız
elinizdeki o kaliteli ürün adeta başınıza bela olur. Koyacak ve saklayacak yer
bile bulamazsınız. Bunu çok iyi bilen yöneticiler tanıtıma çok önem verirler.
İşini bilmeyen ve kendisine güvenmeyen yöneticiler de kendilerini görüntülemeye
çalışan kameralardan ve objektiflerden kaçacak delik ararlar. Sonra da
otururlar köşelerine “Ya bizi kimse tanımıyor.” diye altını ıslatan çocuk gibi
ağlarlar.
Yaşadığım çevrede yaptığım
araştırmalarda tanıtacak o kadar ürünün olduğunu gördüm ki, maalesef hepsini tanıtmakta
aciz kalıyoruz. Toros dağlarında yetişen sebze ve meyvelerin tadını, lezzetini
hep kendi aramızda konuşuruz ama iş marka olmaya ve tanıtıma geldiği zaman
neden hep geri planlarda kalırız bir türlü aklım ermez.
23-24 Ağustos tarihlerinde ilçemize
ilçe kaymakamımız Sayın Musa Sarı’nın gayretleri ile 70 civarında fotoğraf
sanatçısı geldi. Onlarla birlikte olduğumda tanıtımın ne kadar önemli olduğuna
bir kez daha inandım. Ellerindeki kaliteli fotoğraf makineleri ile durmadan
fotoğraf çeken fotoğrafçılar çekmiş oldukları bu fotoğrafları gittikleri yerlerde
dostları ile paylaşacaklar. O da yetmedi web sitelerinde yayımlayacaklar. O da
yetmedi yarışmalara katılacaklar. Slâyt halinde kalabalık insan grupları ile
paylaşacaklar. Ayrıca AFAD üyelerinin ilçemize gelmiş olmaları basın
organlarında çarşaf çarşaf yerini aldı. Bütün gazetelerde “Saimbeyli
1.Fotoğrafçılar Buluşması” yazıyordu. Bu bile ilçenin tanıtımında önemli bir
şey demekti.
Sadece basın organlarında çıkması değil, o gelen
insanların ilçeden alış-veriş yapmış olmaları ilçe ekonomisine katkı demekti.
Bu hafta sonu Obruk Şelalesi’ne
gittiğimde mesire alanının tıklım tıklım dolu olduğunu gördüm. Orada hiç
tanımadığım insanlarla konuşma imkânı buldum. Obruk Şelalesine gelenler
arasında TEMA Adana İl Temsilcisi Sayın Halil Akyürek ve eşi de vardı. Halil
Bey’e sordum:
“Halil Bey sizi buraya getiren sebep
nedir?
“Geçen yıl Sayın Hayrettin Karaca ile
birlikte gelmiştim. Hayrettin Bey Obruk Şelalesinin doğal güzelliği karşısında
büyülenmişti. Bana, Halil Bey, ülkemizin ne kadar güzel yerleri var görüyor musunuz?
Kim bilir bizim ülkemizin keşfedilmeyen ne kadar güzel yerleri vardır. demişti.
Geçenlerde obruk şelalesinin kuruduğu haberini duydum. Adana’dan onu görmeye
geldim dedi.
Halil Bey obruk şelalesinin kurumuş
haline çok üzülüyordu. Onunla çareler üzerinde uzun uzun konuştuk. Konuşmamız
belki bir başka yazının konusu olacaktır. Ancak tanıtımın çok önemli olduğuna
bizi üzen Obruk Şelalesinin kurumuş olmasının bile katkı sağladığını gördüm.
Çünkü onlarca insan kurumuş obruk şelalesi fotoğrafları çekmeye çalışıyorlardı.
Eminim ki duyarlı insanlar çözümler bulacaklardır.
Kim bilir belki bir gün Saimbeyli
Damlataşı Mağarası için de gerekli tanıtımlar yapılır. Kim bilir belki bir gün
duyarlı bir yürek Saimbeyli Damlataşı Mağarasındaki şifalı havayı astım hastalarının
tedavisinde kullanır.
Ama illa da tanıtımın şart olduğuna
inanıyorum. Israrla dile getirilmesi gerekildiğine inanıyorum.
Sevgili okurlar, galiba biz her
türlü tanıtımda biraz geç kaldık. Ama zararın neresinden dönülürse kârdır
demeliyiz; ilçemizi, ilimizi ve ülkemizi
önce tanıyıp sonra tanıtmalıyız.
Gerisi zaten kendiliğinde gelir.
Hani bir reklam filminde diyor ya,
EĞİTİM ŞART!
Şimdi hep bir ağızdan biz de diyelim:
TANITIM ŞART! TANITIM ŞART! TANITIM
ŞART!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder